Ahiret Gününe İman
Kıyamet Alametleri
Ahiret Gününe İman, İmanın altı esasından biri de Ahiret Günü’ne inanmaktır. Müslüman olabilmenin şartlarından biri de budur. O halde «Ahiret Günü» ne demektir? Ahiret Günü’nden maksat, bu dünyanın sona ermesi, yeni ve ebedî bir hayatın başlaması demektir.
Madem bu âlem ezeli ve ebedi değil, öyle ise bir gün yok olacaktır. Nitekim alemi oluşturan cüzlerin, parçaların fena bulduklarını, öldüklerini, hayatiyetlerini yitirdiklerini gözlerimiz ile görüyor, kulaklarımızla işitiyoruz. Cüzlerin yok oluşu bütünün de yok olacağının habercisidir. Dünya nasıl hak, nasıl bir gerçek olarak gözler önünde ise,
Ahiret Günü de öyle bir gerçektir. Yani bu âlemlerin yok edilecekleri bir Kıyamet Günü kaçınılmazdır.
Bu Kıyamet, İsrafil aleyhisselâm’ın «Sür» denilen ve mahiyeti bizce bilinmeyen âlete üfürmesiyle gerçekleşecektir.
İsrafil Sura üfürünce insanlar ölür, âlem, harap olur, yerlerin ve göklerin düzeni bozulur, güneş dürülür, güneşle ay bir araya getirilir, yıldızlar kararıp düşer, dağlar yeryüzünden koparılıp yürütülür, denizler fışkırtılarak tek bir deniz haline getirilir, Allah’tan başka her nesne helak olur. İşte «Kıyamet» budur.
ÖLDÜKTEN SONRA DİRİLME
Allah Teâlâ bu âlemi yok ettikten sonra İsrafil’e yeniden can verir. İsrafil, ikinci defa Sûr’a üfürür. Bu üfürülüşün akabinde bütün mahlukat dünyadaki hüviyetlerine bürünerek yerlerinden kalkarlar. İşte bu yeni dirilişe «Ba’sü bâ’del’I-mevt (Ölüm sonrası diriliş) denir.
İkinci hayatın künhünii, mahiyetini, vücut buluş keyfiyetini anlayıp tarif etmek beşer aklının sınırları dahilinde değildir. Evet, beşerin aklı böyle bir hayatın mümkün olduğunu ve hatta gerektiğini idrak edecek bir istidattadır, ama bu hayatın nasıl ve ne şekil olduğunu, ve safhalarını tayin ve tespitten acizdir. Binâenaleyh Ahiret safhalarını tanıma hususunda tek kaynak Allah’ın Kitabı ve Peygamberinin hadisleridir. Biz, Ahiret hayatında karşılaşacağımız meselelere geçmeden önce lüzumuna binaen Kıyamet alametlerinden bir nebze söz etmek istiyoruz.
KIYAMET ALAMETLERİ
Her canlının ömrünün sona erdiğini,- ermek üzere olduğunu haber veren kendine has bir takım belirtiler vardır. Meselâ; insan doğar, muayyen devreleri geçirdikten sonra ihtiyarlar, hastalanır, kuvvetten düşer, beli bükülür, gözlerinin feri gider, kulakları ağır işitir; bütün bunlar onun ecelinin yaklaştığının birer emaresidir. Bir bitki
toprağı yarar yavaş yavaş büyür sonra sararır, derken kurur. Bu da bitkinin çöp olacağının bir göstergesidir.
Şu kainatın da sonunun geldiğini ecelinin yaklaştığını gösteren bir takım belirtiler vardır, bunları bize Kur’an haber vermektedir. Kainatın son demlerini yaşadığının en büyük alameti Peygamber (s.av.)’in gönderilmiş olmasıdır. Çünkü Peygamberlik, Onunla sona erdirilmiştir, artık bir başka Peygamber gelecek değildir. Hz. İsa gökten indirildiğinde O’nun şeriatıyla hükmedecek, O’na tabi olacak. Evet Allah Resul’ünün gönderilişi, bu hayatın sonunun yaklaştığının bir işaretidir. Allah Teâlâ bütün şeriatları O’nun şeriatıyla kemale erdirmiş, O’nu Peygamberlerin sonuncusu yapmış ve dünyanın geri kalan ömrünün pek kısa olduğunu haber vermiş, şöyle
buyurmuştur:
— «İnsanlar sana o saatin ne zaman kopacağını sorarlar. De ki: Onun ilmi ancak Allah’ın nezdindedir. Ne bilirsin belki de o saat (Kıyametin kopması) yakın (bir zamanda) olacaktır. (Ahzab suresi: 63).
Bir başka ayette de şöyle buyurulur:
— «Saat (kıyamet) yaklaştı. Ay (ikiye) ayrıldı.» (Kamer suresi: 1). Biz Ahiret ‘e olan inançları pekiştirme gayesiyle Kıyamet öncesinde zuhura gelmesi muhakkak olan bazı hadiselere dikkatleri çekmeyi; itikadı açıdan büyük önem taşıyan ve bilinmeleri şart sayılan kıyamet alametlerinin büyüklerini yazmayı gerekli gördük. Zira, bugün Müslümanların çoğu bu gerçekleri bilmemekte, hatta bir takımları mühimsememekte, hafife almaktadırlar. Halbuki Selef-i Salih’in Efendilerimiz (geçmiş büyüklerimiz, sahabeler ve Onları takip eden nesil) Kıyamet alametlerinden bahseden hadisleri ve haberleri vaazlarında cemaate, mekteplerde çocuklara öğretirlerdi. Hatta sahabenin ileri gelenlerinden Ebû Hûreyre radıyallahü an bir delikanlıya rastladığında – Hz. İsa’nın ineceğine kesin olarak inandığından «Yeğenim, sen gençsin, belki Meryem oğlu İsa ile buluşursun, Onunla görüşürsen kendisine selâmımı söyle!» dermiş.
Peygamberimizin amcası Abbâs radıyallahü anh’ın oğlu Abdullah radıyallahü anh de şu hadisi rivayet ediyor: Peygamber (s.a.v.) Kur’an’dan bir sureyi öğretir gibi sahabelere şu duayı öğreterek:
— «İlahi! Cehennem azabından Sana sığınıyorum, kabir azabından Sana sığınıyorum, Mesih-i Deccâl’in fitnesinden Sana sığınıyorum. Hayatın mihnetinden, ölümün meşakkatinden Sana sığmıyorum» deyin buyururdu. (Müslim «Sahihinde: 5/88).
Resul-i Ekrem (s.a.v.)’in bu duayı öğretme hususunda gösterdiği ihtimamın sebebi dua, çok büyük işlerden, tehlikelerden, korkunç hadiselerden Allah’a sığınmayı ihtiva ettiği içindir. Bundan dolayı zahiri mezhebinden İmam İbn Hazm namazda ettehiyyatü’den sonra bu duanın okunmasının farz olduğunu söylemiştir.
Kıyamet alametleri iki kısımdır:
1) Küçük alâmetler,
2) Büyük alâmetler.
Küçük alâmetlerden bazdan aslında vukuu mutat olan hadiselerdir ve Kıyamet’in kopacağı andan çok uzun zaman önce meydana gelir. Büyük alametler ise mutat olmayan hadiselerdir, Kıyametin kopmasına çok az bir zaman kala zuhura gelirler. Bir başka ifade ile büyük alametlerin tahakkuku dünyanın sonu için ha geldi ha gelecek
anlamında birer göstergedirler.
A- KÜÇÜK ALAMETLER:
Küçük alâmetler bir hayli çoktur; bir kısmı zuhur etmiş, bir kısmı etmemiştir. Bunlardan bazıları şunlardır:
1) İki İslâm ordusunun çarpışması:
Peygamber (s.a.v.) buyuruyor: «İki büyük İslâm ordusu birbirleriyle harp etmedikçe Kıyamet kopmaz. Bu iki ordu arasında büyük bir savaş olur. Halbuki her ikisinin de davası birdir (ikisi de İslâm ve Hak adına savaşırlar.)» (Buhari-Müslim)
Rasûlullah (s.a.v.)’in haber verdiği bu küçük alâmet aynıyla vuku bulmuştur. Bu iki İslam ordusundan biri Hz. Ali’nin öbürü Hz. Muâviye’nin ordularıdır. Sıffîn harbi diye anılan bu kanlı savaşta yetmiş bini aşkın kişi kati olunmuştur.
2) Öldürme vakalarının çoğalması:
Peygamber (s.a.v.) buyuruyor: — «Öldürme vak’alan çoğalmadıkça Kıyamet kopmaz.» (Müslim.). Bu alâmet de bilfiil gerçekleşmiştir. Rasûlullah (s.a.v.)’in irtihalinden sonra vuku bulan harplerde ve zamanımızdaki topluca öl-
dürme olaylarında on binlerce insan katlolun muş ve hâlâ da katledilmekte..
3) Fırat nehrinin sularının çekilmesi:
Peygamber (s.a.v.) buyuruyor: — «Fırat (nehrinin suları çekilerek) altından altın bir dağ (ortaya) çıkmadıkça Kıyamet kopmaz. Bu altından dağ için kıtal (savaş) yapılır. Her yüz kişiden doksan dokuzu öldürülür. (Savaşa katılanlardan) her bir adam (çarpışmanın şiddetine rağmen gözünü hırs bürüdüğünden) belki ben kurtulabilirim diye ümitlenir.
Bir diğer rivayette: — «Fırat (nehrinin), altından hazinesini meydana vurması zamanı uzak değildir. Her kim o vakit orada bulunursa, ondan bir şey almasın.» (Buhari-Müslim). Bu alamet henüz bilfiil gerçekleşmiş olmamakla birlikte tahakkukunun çok yakın olduğunun emareleri sinyalini vermiştir. Allah sonumuzu hayır eylesin.
4) Hicaz bölgesinde büyük bir ateşin zuhuru:
Rasûlullah (s.a.v.) buyuruyor: — «Hicaz bölgesinde Busra’daki develerin boyunlarını aydınlatacak bir ateş çıkmadıkça Kıyamet kopmaz.» (Buhar-i Müslim). Bu alamet de Allah Resûlü’nün haber verdiği gibi aynen vuku
bulmuştur. Hadiste sözü edilen «Busra» Suriye’deki Havran kasabasıdır. Hicretin 654’üncü yılında Hicaz bölgesinde Medine’nin doğusunda kalan ve Medine’ye yarım günlük mesafede bulunan Harre’nin düz sahasında meydana gelen bu ateş, önüne gelen kayaları ve tepeleri sürükleyerek Yemen tarafına akmış ve burada bir köyü yakmıştır. Bu ateş ta Şam’dan görülmüş, Allah Rasûlü’nün yedi asır önce haber verdiği şekilde Cehennemi andıran bu ateşle Busra’daki develerin boyunları aydınlanmıştır.
B- BÜYÜK ALAMETLER
Bir takım nişanlar, emareler de vardır ki Kıyamet’in çok yakın bir zamanda kopacağının kesin belirtileri sayılır. Bu alametlerden henüz zuhur eden yoktur. Bu alametlerin en büyükleri Deccâl’ın çıkması, İsa aleyhisselam’ın yeryüzüne inmesi, güneşin batıdan doğması, Ye’cüc ve Me’cüc denilen yaratıkların zuhûrlandır.
Rasûlullah (s.a.v.) buyuruyor:
— «Deccâl, Dinin zayıfladığı, ilmin gerilediği bir dönemde ortaya çıkar.»