Ölüyü Yıkayıp Kefenlemek
Ölüyü Yıkayıp Kefenlemek ve Gömülmesi
Ölüyü Yıkayıp Kefenlemek, Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem, ölülerin yıkanıp kefenlenmelerini emretmiş, bunun nasıl yapılacağını tarif buyurmuştur. Ölüyü yıkamak farz-ı kifâyedir. Yâni, Müslümanlardan biri bu vazifeyi yapınca, diğerlerinden mesuliyet düşer.
Ölüyü baştan aşağı bir defa yıkamak farz üç defa yıkamak sünnettir.
Bir ölümünün yıkanabilmesi için vücudunun yandan çoğunun veya yansıyla birlikte başının bulunması lâzımdır. Yalnız el, kol, baş, ayak yıkanmaz ve bu parçalar üzerine namaz kılınmaz. Düşüklerle ölü doğan çocukların durumları:
Ağlamak, ses çıkarmak, hareket etmek gibi hayat belirtilerinden biriyle doğan çocukların isimlerinin konularak cenazelerinin yıkanıp, namazlarının kılınması gerekir. Vücut organları tam teşekkül etmiş olarak ölü doğan çocukların isimleri konulur ve bir beze sarılarak defnedilir, üzerlerine namaz kılınmaz.
Uzuvları ortaya çıkmış düşük çocuklar için de durum aynıdır. Yâni isimleri konulduktan sonra yıkanır ve bir beze sarılarak gömülürler, üzerlerine namaz kılınmaz.
Ölünün yıkanması için gerekli şartlar :
- a) Ölünün Müslüman olması.
- b) Ölü doğanların vücut organlarının tam olması,
- c) Ölünün vücudunun yarısından çoğu veya yarısıyla birlikte başının bulunması.
- d) Ölünün şehit olmaması.
ÖLÜ NASIL YIKANIR?
Bir cenaze şu şekilde yıkanır: Ölü, önce teneşire yatırılır; göbeğinden diz kapağına kadar bir örtü ile örtüldükten sonra elbiseleri çıkarılır. Yıkayıcı, eline bir bez sardıktan (veya eldiven geçirdikten) sonra cenazeye taharet yaptırır (ön ve arka organlarını yıkar). Bundan sonra namaz abdesti gibi abdest aldırır. Yalnız abdestte ölünün ağzına ve burnuna avuç dolusu su verip boşalttırmak güç olacağından, yıkayıcı ölünün dudaklarının içiyle dişlerini ve burun deliklerini ıslak bez parçasıyla siler. Ayrıca vücudunu yıkarken de elindeki yaş bezle yine ölünün göbek çukurunu siler. Çocuklara abdest verilmez.
Abdest işi bittikten sonra, ölünün önce başı sonra ön tarafı yıkanır. Bunun ardından ölü soluna yatırılarak, sağ tarafı yıkanır.
Sonra sağ yanma yatırılarak, sol tarafı yıkanır. Her iki yanı yıkanırken dökülen sular, ölünün yanının tahtaya gelen yerlerine kadar ulaştırılır. Bundan sonra yıkayıcı cenazeyi oturtarak ve kendisine dayandırarak hafifçe karnını sıvazlar. Bu sırada dışarıya bir şey çıkarsa, yalnız onu temizler. Bundan ötürü yeniden abdest aldırmaz ve yıkamayı tekrarlamaz. Vücudun tamamı üç kez yıkanmakla sünnet olan yıkama şekli yerine getirilmiş olur. Yıkama işlemi tamamlandıktan sonra ölünün vücudundaki ıslaklıklar bir havluyla kurutulup hazırlanan kefenine konulur. Kefenine
konulacağı sıra secde organlarına, yâni alnına, burnuna, ellerine, dizlerine ve ayaklarına kâfür ve benzeri güzel kokular koymak veya sürmek mendûbtur.
Ölü yıkama ile alâkalı bazı meseleler :
Ölünün yıkanacağı yer kapalı veya ölünün üzeri örtülmüş olmalı. Yıkanmasını, yıkayıcıyla yardımcısından başka kimse görmemelidir.
Erkek cenazeyi erkek, kadın cenazeyi de kadınlar yıkar. Bir erkek, kadın cenazeyi yıkayamayacağı gibi, bir kadın da erkek cenazeyi yıkayamaz. Yalnız kadın ile koca arasında şöyle bir fark vardır: Bir kadın, ölen kocasını yıkayabilir. Çünkü kadın, kocası öldükten sonra gebe olup olmamasına göre bir süre idded beklemek zorundadır ve bu iddeti süresince kocaya varamaz, kocasına aittir. Fakat kadın ölünce erkek, karısını yıkayamaz, çünkü ölümle nikâh
mülkiyeti ortadan kalkar.
Kadın cenazeleri yıkamak için kadın; erkek cenazeleri yıkamak için de erkek bulunmadığında, cenazelere teyemmüm verdirilerek namazları kılınır.
Yine, erkekliğiyle dişiliği belli olmayan ve Fıkıh ’ta «Hünsâ-i müşkil» diye bilinen ve çocukluk çağında olmayan ölülere de teyemmüm verdirilir. Erkek veya kadın yıkayıcı tarafından yıkanmaz.
Teyemmüm, yüze ve kollara verilir.
Cinsel dürtüleri henüz harekete geçmemiş (müştehât olmamış) erkek ve kız çocuklarını karşı cinsten biri, yâni erkek çocuğu kadın, kız çocuğunu da erkek yıkayabilir ise de en uygunu kendi cinsinden birinin yıkamasıdır.
Suda boğulmuş biri, yıkama niyetiyle üç defa suda hareket ettirilse, cenaze Şer ’an yıkanmış sayılır. Böyle bir niyet olmasa, yıkanmış sayılmaz; usulü çerçevesinde yıkanması gerekir.
Bir Müslüman vefat ettiğinde, akrabaları arasında Müslüman kimse bulunmazsa, böyle bir cenaze gayr-i Müslim
yakınlarına teslim edilmez. Müslümanlar, o cenazeyi yıkayıp gömmekle mükelleftir.
Cenaze yıkama ücreti:
Cenazeyi kendisine en yakın olan yakınının yahut takva, iyi hâl sâhibi birinin yıkaması ve yıkama için ücret almaması gerekir. Çünkü cenazenin yıkanması Dini bir vecibedir. Bunun içindir ki herhangi bir yerde, bir cenaze olsa ve bu cenazeden haberdar olanlardan yalnız bir kişi cenaze yıkamasını bilse, bu kimsenin yıkama ücreti istemesi câiz olmaz. O, cenazeyi yıkamakla mükelleftir. Ama kendisi yıkadıktan sonra cenaze sahipleri teşekkür
kabilinden bir şey verirlerse câiz olur.
Yıkayıcılar fazla olursa, yıkama ücreti istemenin bir sakıncası olmaz.
Ölünün saçı, sakalı:
Ölünün tırnakları kesilmez. Fakat kopuk tırnakları alınıp atılabilir. Saçı, sakalı kırpılmaz, taranmaz, başına sarık sarılmaz, sünnetsiz ise sünnet edilmez, vücudundaki menfezler pamuk ve şaire ile tıkanmaz, bunlar doğru değildir.
ÖLÜYÜ KEFENLEMEK
Ölüleri kefenlemek de farz-ı kifâyedir. Yâni Müslümanlardan birisi veya bir kaçı bu vazifeyi yaparsa, diğerlerinden mesuliyet düşer.
Kefenlemenin en aşağı mertebesi; gerek erkek ve gerekse kadın ölülerin vücutlarının tamamının örtülmesini sağlamaktır. Müslümanlar bunu sağlamakla yükümlüdürler. Yoksa mesuliyetten kurtulamazlar.
KEFENİN ÇEŞİTLERİ
Kefen üç çeşittir.
- a) Sünnet Olan Kefen Şekli: Bu, erkekler için üç; kadınlar
için beş kat olan bir kefen biçimidir. Şöyle ki: Erkek cenaze «İzâr», «Lifâfe» ve «Kamîs» denilen üç parçaya sarılır.
İzâr: Ölüyü baştan ayağa saran bez parçasıdır.
Lifâfe: Bu da, yine ölüyü baştan ayağa saran ikinci bir bez parçasıdır.
Kamis: Yakası ve kolları olmayan, boyun altından başlayıp ayaklara kadar varan ve yine bütün vücûdu örten bez parçasıdır.
Kadınlar için ayrıca «Hımâr» denilen baş ve yüz örtüsü ile «Hırka» denilen ve göğüslerin bağlandığı geniş kefen parçası da ilâve edilir.
- b) Kifâye Kefeni: Erkekler için «İzâr» ve «Lifâfe» kefenleri olmak üzere iki; kadınlar için ise «İzâr», «Lifâfe» ve «Hımâr (başörtüsü)» olmak üzere üç kattır:
- c) Zarûret Kefeni: Sünnet ve Kifâye yoluyla olan kefen çeşitlerini sağlama imkânı olmadığı durumlarda, kadın ve erkek ölüler ne bulunursa ona sarılırlar. Ki buna «Zarûret Kefeni» denir.
Ölenin malı az, vârisleri çok olduğunda kifâye kefenine, malı çok, vârisleri az olduğunda ise sünnet olan kefen şekline sarılması daha uygundur.
KEFENLEME ŞEKLİ
Sünnet olan kefenleme şeklinde, erkek cenaze şöyle kefenlenir: Önce «Lifâfe» yere yayılır, bunun üzerine «İzâr» serilir. «İzâr»m üzerine de «Karnîs» açılır. Bunlar yapıldıktan sonra, kurulanmış ölü getirilip kefenlerin üzerine yatırılır. Önce «Kamis» ile güzel sarılır. Bunu müteakip sol tarafından «İzâr» alınır sağ tarafına; sağ
tarafından da alınır sol tarafı üzerine sarılır. «İzâr»dan sonra «Lifâfe» de aynı şekilde sarılır.
Kefenin açılmasından endişe edildiğinde; başından, ortasından ve ayak kısmından bağlanabilir.
Bir kadın cenaze de sünnete uygun şekilde şöyle kefenlenir: Yere, önce «Lifâfe» yayılır. «Lifâfe»nin üzerine «İzâr», «İzâr»ın üstüne de «Dir (Kamis=Gömlek)» açılır. Ölü «Dir» (gömleğe) sarıldıktan sonra saçları uzun ise, iki bölük hâlinde göğsüne doğru uzatılır. Bundan sonra «Hımâr» denilen başörtüsüyle başı ve yüzü örtülür. Bu işlemlerden sonra erkeklerde olduğu gibi önce «İzâr», ardından da «Lifâfe» sarılır. «Lifâfe» bağlandıktan sonra «Hırka» denilen geniş kefen parçasıyla da «Lifâfe»nin üstünden göğsü bağlanır.
Küçük yaştaki erkek çocuklar en az bir; aynı yaştaki kız çocuklar da en az iki parçaya kefenlenirler. Erginlik çağına
yaklaşmış erkek çocuklar, erkekler gibi; erginlik çağma yaklaşmış kız çocukları da kadınlar gibi kefenlenirler.
Kefen ve kefenleme ile alâkalı bazı meseleler
Kefenin beyaz pamuk bezinden olması güzel görülmüştür. Yenisiyle yıkanmışı arasında fark yoktur.
Ölü, kefenlerin içine konulmazdan önce; kefenler tek sayılı olmak ve beşi geçmemek üzere tütsüye tutulur. Ölünün üç yerde tütsülenmesi tavsiye edilmiştir.
- a) Can verirken,
- b) Yıkanırken,
- c) Kefenlenirken
Ölen kimse fakir olup cenazesinin kaldırılmasına yetecek malı olmadığında, yakın akrabaları tarafından kaldırılır. Kimsesi yok ise, Devlet tarafından kaldırılır. Devlet de kaldırmazsa Müslümanlar kaldırırlar.
Ölen bir kadın zengin de olsa kefenleri kocası tarafından sağlanır.
CENAZENİN TAŞINMASI
Bir cenazeyi yıkayıp kefenlemek kifâye yoluyla farz olduğu gibi, mezarına kadar götürüp gömmek de farz-ı kifâyedir. Yâni Müslümanlardan bazıları bu vazifeyi yapınca diğerlerinden mesuliyet düşer.
Bir cenaze, Sünnet üzere şu şekilde taşınır: Cenaze tabuta konulduktan sonra; dört erkek, yer değiştirerek tabutu taşımaya başlar. Şöyle ki: Cenaze tabutun içine sırtüstü ve başı ön tarafa gelecek şekilde konulur. Tabutun altına monte edilmiş ve her iki yana çıkık oval biçimdeki tutacaklara «kaime» denir. Taşıyıcılardan birisi cenazenin sağ tarafının bulunduğu kısmın kaimesini sağ omuzuna alacak şekilde durur. Diğer üç taşıyıcı da yerlerini aldıktan
sonra tabutu kaldırıp omuzlarına koyarlar. On adım yürüdükten sonra ilk taşıyıcı ayak tarafına geçerek kaimeyi sağ omuzuna alır.
On adım daha yürüdükten sonra yerini bir başkasına bırakarak sol tarafın başına geçer; baştaki kaimeyi de sol omuzuna koyar, on adım ilerler. Ardından, arkaya geçer; tabutun dördüncü kaimesini sol omuzuna koyar ve on adım daha yürür. B öylece Sünnet üzere tabutu taşımış olur. Diğer taşıyıcılar da aynı yolu izlerler.
Küçük çocukların cenazeleri nöbetleşe kollarda taşınır.
Cenazenin ardından ve önünden yürüme :
Cenazenin arkasında kadınlar olmadığında, cenazenin ardından, kadınlar olduğunda, önünden yürümek mendubtur.
Cenazeye kadın iştirak etmediğinde, erkek cemaatten bazılarının cenazenin önünde bazıların da ardında yürümeleri câizdir. Fakat hepsinin cenazenin önünde yürümesi doğru değildir; mekruhtur; günaha girerler.
* Kadınların cenaze merasimlerine katılmaları câiz değildir.
* Cenazenin ardından vâsıta ile gitmenin bir sakıncası yoktur.
* Cenaze merasimlerine katılanların konuşmamaları, lakırdı yapmamaları gerekir. En iyisi, zikirle meşgul olmalarıdır.
Bedensel hareketlerle cenazeyi selâmlamak :
İslâm; selâmın nasıl olacağını, nasıl olması gerektiğini açık seçik beyan buyurmuştur. Müminler birbirleriyle karşılaştıklarında, «esselâmü aleyküm» diye selâmlaşırlar. Kalkmak, eğilmek, yakındakilere – el kaldırmak suretiyle yapılan selâmlaşmaları hoş görmez. Binâenaleyh cenazeyi gören bir kimse, cenazeyi uğurlayacaksa; ayağa kalkar ardından gider. Böyle bir niyeti yok ise, hazır ol vaziyetinde ayağa kalkıp bir takım bedensel hareketlerde bulunmaz. Yapacağı en iyi iş, ardından bir «Fatiha» göndermektir.
* Cenaze omuzlardan indirilip yere veya arabaya konmadan oturmak mekruhtur. Cenazeyi ücretle taşıtmak câizdir.
Cenaze Taşımanın Fazileti
Cenaze taşımak bir ibadettir. Bunun için kabristanın uzak olması ve taşıyıcı bulunmaması gibi zaruret hâlleri dışında cenazenin vâsıtayla taşınması mekruhtur. Peygamber (s.a.v.), Medine’nin en mümtaz şahsiyeti Sa’d b. Muaz radiyallahü anh’ın tabutunu omuzlatma alarak bir süre yürümüşlerdir. Efendimiz (s.a.v.) bir hadislerinde mealen şöyle buyurur:
«Her kim bir cenazeyi kırk adım taşırsa, kırk büyük günahı bağışlanır.»
CENAZENİN GÖMÜLMESİ
Yukarıda da işâret ettiğimiz gibi birisi öldüğünde, bir an önce hazırlanıp gömülmesi Müslümanların vazifeleri cümlesindendir. Defni geciktirmek doğru değildir. Çünkü Peygamber sallalahü aleyhi ve sellem bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır :
«Cenazeyi süratle naklediniz. Eğer o iyi bir kişi ise; onu bir hayır beklemektedir, onu kabirdeki hayrına ulaştırmış
olursunuz. Şayet o cenaze iyi bir kimse değilse; onu da bir şer beklemektedir, kendisini omuzlarınızdan atmış olursunuz.» (Buhâri ve Müslim.)
İslâm büyükleri bu ve benzeri hadislere dayanarak cenazenin biran önce hazırlanıp gömülmesinin müstehab olduğunu söylemişlerdir. Hatta Cuma Günü sabahleyin hazırlanan cenazenin namazını, cemaati çok olsun diye Cuma Namazından sonraya bırakmak mekruhtur. Özürsüz olarak bunu yapanlar günaha girmiş olurlar. Yine, gece hazırlanan bir cenazenin mümkün olduğu takdirde gece gömülmesinin mekruh olmadığı Hanefi Mezhebinin
yetkililerince açıklanmıştır. Bu vesile ile şu noktalan tespitte yarar görüyorum:
1) Bir ölünün öldüğü yerde kendisine en yakın bir mezarlığa gömülmesi müstehabtır.
2) Başka bir yerde ölen birisini kendi memleketine götürüp orada defnetmek faydasızdır. Boş yere bir sürü külfete girmekten öte bir kıymet taşımaz. Bu gibi durumlarla karşılaşanlar cenazelerini öldüğü yerde gömsünler. Nakil için yapacakları masraftan fakir fukaraya dağıtsınlar. Eğer ölenlerin ikamet ettikleri yerlerinde gömülmelerinin bir faydası olsaydı, Peygamberimiz Uhud’da şehit düşen sahabeleri Medine’ye naklettirirdi.
KABİR
Mezarn derinliği, orta boylu bir şahsın göğsüne varacak bir derinlikte ve cenazenin rahatlıkla yerleştirilebileceği bir genişlikte olmalıdır. Kabrin uzunluğu ölünün boyunda, genişliği de yan boyunda kazılır ve mezarın içi ölünün sağ yanı Kıble ’ye gelecek şekilde hazırlanır.
Lahd:
Kabir kazıldıktan sonra kabrin Kıble yönünde ufak bir çukur kazılır. İşte bu çukura «Lahd» denir. Bu lahdin yapılması sünnettir. Ölü bu çukura konur. Yalnız lahd katı ve sert topraklı yerlerde yapılır. Toprak sert olmazsa, mezann zemininde bir yer açılmaz.
Ölünün kabre indiril irişi:
Ölü önce mezarlıkta, mezarın Kıble tarafına konulur. Mezara indirileceği zaman önce ayaklarından tutularak mezarın içine alınır ve ayaklan lahiddeki yerine yerleştirilir. Ölüyü kabre koyan kimse :

«Bismillahi ve billâhi ve alâ milleti Rasûlillah (Allah’ın adıyla, Allah’ın yardımıyla. Peygamberin Dini üzere)» der.
Cenaze lahde sağ yanma meyilli olarak ve yönü Kıble ’ye gelecek şekilde yerleştirilir. Yerleştirme işlemi tamamlandıktan sonra – varsa – kefenin düğümleri çözülür. Bunun ardından tahta, kamış ve kerpiç gibi maddelerden biriyle ölünün üstü kabir içinde korunmaya alındıktan sonra yavaşça toprak atılır ve dört köşe
edilmeyerek, deve hörgücü şeklinde örtülür.
Mezar kazılırken çıkan topraktan fazla toprak atmak mekruhtur. Kabristanda bulunanların mezara en az üçer kürek
toprak koymaları müstehabtır.
Ölüyü tabutla gömmek:
Yer yumuşak olup tarif edildiği şekilde sünnete uygun biçimde kabir kazma imkânı sağlanamadığında taş, demir vb. madenlerden tabut yapılarak erkek ölünün bunların içinde gömülmesi, mezarın içinde ölünün çevresine, kerpiç örülmesi, tahta konulması câizdir.
Arâzi ister sert olsun ister yumuşak olsun kadın ölülerin tabutla gömülmeleri daha uygundur.
TELKİN
Bu bölümün baş taraflarında da değindiğimiz gibi sünnet olan telkin son demlerini yaşamakta olan kişinin yanı başında sık sık «Kelime-i şehadet« getirmekten ibarettir. Memleketimizde «Telkin» denilince, ölü gömüldükten sonra imamın: «Ey falan oğlu falan durumunu hatırla» gibi Arapça bir takım ibârelerle kendisine şehadet cümlelerini hatırlatır, Cennet ve Cehennem ’in mevcudiyetini bildirir. Bu şekilde bir Telkin Hanefi Mezhebinde
ne sünnettir, ne de yapılması mekruhtur. Yapmayana: «Niçin yapmıyorsun?» denilemeyeceği gibi yapana da: «Niçin yapıyorsun?» denilmez.
Ölü mezara gömüldükten sonra ne yapılması gerektiğini Hz. Osman’ın şu rivayetinden öğreniyoruz. Şöyle diyor: Nebi sallallahü aleyhi ve sellem bir ölünün defin işini bitirdiğinde ölünün kabri başında durur ve:
«Kardeşinize mağfiret dileyiniz, onun için Melekler karşısında sebat dileyiniz. Zira o, şu anda sorguya çekiliyor.» buyururdu. (Ebû Dâvûd.)
Bunun için ölü kabrine konulup defin işlemi bittikten sonra usulüne göre Kur’an okumak müstehabtır. Burada «Yasin» ile «Tebâreke» sûrelerinin birer kere; «İhlas»ın onbir kere, «Felâk, Nâs» ve «Fatiha» süreleriyle «Elif lâm mim zâlikelkitâb» ve «Âmenerrasûlü»nün birer defa okunması ve ardından dua yapılarak sevabını ölünün ruhuna bağışlanması tavsiye edilmiştir.
TAZİYE (Başsağlığı dilemek)
Ölenin erkek ve kadın tüm yakınlarına taziyede bulunmak müstehabtır. Taziye, musibete uğrayanlara: «Allah Teâlâ size güzel sabırlar ve sabrınıza karşı bol sevaplar versin» diye tesellide bulunmaktır. Taziye olunan da: «İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn (Biz, Allah’ın kullarıyız ve yine O’na döneceğiz)» şeklinde mukabelede bulunur.
Taziyenin kabristandan dönüldükten sonra yapılması daha uygundur. Aynı yerde bulunanlar için taziye süresi üç gündür, üç günden sonra başsağlığı dilenmez. Ama uzak yerlerde bulunanlar aradan uzun zaman geçse de ilk fırsatta taziyede bulunabilirler.
Ölünün ailesine yemek götürmek
Ölüm felâketi geçiren bir aileye yemek götürmek, o günkü yiyecek ve içeceklerini sağlamak sünnettir. Allah Rasûlü’nün tavsiye buyurduğu güzel bir âdettir.
Cenaze evinin yemek vermesi
Ölünün ailesinin yemekler yapması, helva pişirmesi, lokma dökmesi, çay ikram etmesi mekruhtur. Cahiliyet geleneğidir. Bu tür davranışlardan kaçınmak gerekir.