Meleklere İman
MELEKLERİN MEVCÛDİYYETİNİ HABER VEREN ÂYET VE HADÎSLER
Meleklere İman, İnsan yaratılışı icabı görmediği şeylerin varlığına inanma zorundadır. Aklı alsa da almasa da bazı şeylerin mevcudiyetini itiraf mecburiyetindedir, bundan kurtulmasına imkân yoktur. Zira bir insan, bir yerde bulunurken orada bulunduğu sürece diğer yerleri görmesi muhaldir (mümkün değildir.) Bu açıdan görmediği yerler kendisi için «gayb» görünmez varlık hükmündedir.
Görmemesine rağmen o yerlerin mevcudiyetini inkârı düşünülemez. Duyu organlarının da idrak alanları sınırlıdır, muayyen sahaların dışına çıkamazlar. Meselâ: Ses alma duyusunu düşünelim: İnsan normal şartlar altında ancak belli yükseklikteki sesleri duyabilir, bu yüksekliğin altına düşen sesleri duymaz; görmesi de belli büyüklükteki cisimleri görmekle mukayyettir, cisimler küçülüp normal şartlar altında görülme haddini aştıklarında çıplak gözle görülmezler.
Dokunma hassesi de öyledir; ancak yoğun (keşif) cisimleri tutabilir, onlara dokunabiliriz. Bunun gibi aklın da müstakil olarak idrak alanı muayyendir, bazı şeyleri kavraması doğru bir habercinin haberine bağlıdır, bu sadık haberciler de Peygamberlerdir. – Allah’ın selâmı üzerlerine olsun – Yalnız burada şöyle bir incelik vardır: Akıl, Peygamberlerin verdikleri haberlerin hikmet ve mahiyetlerini kavrayacak veya yorumlayacak bir istidatta (kabiliyette) yaratılmıştır.
İnsan, aklı ve duyu organları vasıtasıyla mevcudat hakkında bilgiler sağlar. Aklıyla kavranabilir bilgileri; duyu organları aracılığıyla görülen, duyulan, işitilen, koklanan ve tadılan maddi nesnelerin mevcudiyetlerini kavrar. Aklıyla doğru sözlülüğün faziletini, yalancılığın rezil etini, bir şeyin imkansızlığını, ortaya konmuş bir sanat eserinin bir sanatkâr tarafından yapıldığını idrak eder. Bilgi vasıtaları işte bunlardır. Akıl ve duyu organları: insan bir şeyi düşünür, sonra onunla alâkalı olarak müspettir, menfidir, gereklidir, mümkündür, imkansızdır gibi hükümlerini verir. Bir şeye bakar, onun; uzun kısa, siyah, beyaz olduğuna karar verir; bir ses duyar, «şöyle şöyle bir sesti» der. Böylece insan, aklı ve duyu organları vasıtasıyla görünen ve görünmeyen varlıklar hakkında bilgi sahibi olur.
Bazı varlıklar ve hadiseler vardır ki bunlar «gayb-ı mahz» diye adlandırılırlar. Bunlar hakkında bilgi sahibi olmanın yolu ya işitmek veya mevcudiyetlerinin delillerini görmektir. Meselâ: Bizden çok uzaklarda yaşayan ünlü bir simanın yolculuğa çıktığını veya yolculuktan döndüğünü yahut öldüğünü haber aldığımızda bir bilgi sahibi olmuş oluruz ve bu bilgiyi duymakla sağlamış oluruz. Bir yerden geçerken sellerin aktığını, vadilerin dolup-taştığını görsek kimse söylemese de yağmurların yağdığını veya karların eridiğini anlarız.
Bir yerden geçerken burnumuza gelen güzel kokular bize orada miscilerin ya da hoş kokulu çeşit çeşit bitkilerin bulunduğunu gösterir. Binâenaleyh Din nokta-i nazarından gayba iman da bu açılardan düşünülmelidir, gözlerimizle göremiyoruz diye inkâra kalkışmamalıyız, böyle bir yola sapmak mevcudiyetimizi inkâr anlamına
gelir. Gözlerimizle göremiyoruz diye aklı, ruhu ve yediğimiz bir şeyin acı veya tatlı tadını inkar mı edeceğiz?
MELEKLERİN MEVCÛDİYYETİNİ HABER VEREN ÂYET VE HADÎSLER
Ayetler: Âlemlerin Rabb’ı meleklerin, cinlerin ve insanların yaratıcısı Allah Teâlâ bizlere «Melek» dediği varlıklarının mevcudiyetinden haber vermiştir. Allah’ın haberi delil olarak yeter, O’nun haberi dışında delil aramaya gerek yoktur, çünkü yarattıklarını en iyi o bilir.
O şöyle buyuruyor:
— «Hani Rabb meleklere: Muhakkak Ben yeryüzünde (Benim emirlerimi tebliğ ve infaza memur) bir halife (bir insan, âdem) yaratacağım demişti (Melekler) de: Biz, Seni hamdinle tesbih ve Seni takdis (ayıplardan, eş koşmaktan, eksikliklerden tenzih) edip dururken (yerde) orada bozgunculuk edecek kimse mi yaratacaksın? demişlerdi. Allah da: Sizin bilemeyeceğinizi her halde Ben bilirim demişti.» (Bakara Suresi: 30) Bu ayet, Meleklerin
mevcudiyetini gösteren kesin nas’dır:
Allah Teâlâ buyuruyor:
— «Hani meleklere: Adem’e (yahud Âdem için Allah’a) secde edin demiştik de (Şeytanların reisi olan) İblisten başkası hemen secde etmişlerdi. O ise dayatmış, kibirlenmek istemişti. (Zaten de) o kâfirlerdendi.» (Bakara Suresi: 34)
Bu ayette Allah Teâlâ’nın meleklere Âdem’e secde etmelerini emir buyurduğunu, İblisten başka hepsinin secdeye kapandıklarını görüyoruz. Var olmayan bir şeye emir verilmesi ve mevcut olmayanın emre uyması mümkün müdür? Binâenaleyh ayetlerde geçen «melek» kelimesini Allah ve peygamberlerin tarifleri dışında yorumlamaya kalkışmak küfürdür.
Allah Teâlâ buyuruyor:
— «Ne Mesih (İsa) ne en yakın melekler Allah’ın kulu olmaktan asla çekinmez. Kim O’na kulluktan çekinir ve kibirlenmek isterse (düşünsün ki Allah) onların hepsini huzurunda toplayacaktır.» (Nisa Suresi: 173)
Bu ayette de en yakın meleklerin Allah’a kulluktan çekinmedikleri, kibirlenmedikleri bildirilmiştir. Var olmayan bir şeyin bu şekilde nitelendirilmesi düşünülebilir mi?
Allah Teâlâ buyuruyor:
— «Göklerde nice melek vardır ki onların şefaatleri bile hiç bir şeye yaramaz. Meğer ki (o şefaat) Allah’ın dileyeceği ve razı olacağı kimseler için (ve ancak O’nun) izin vermesinden sonra ola.» (Necm Suresi: 26)
Bu ayetle de Allah’ın izin ve müsaadesi olmadan meleklerin şefaatlerinin hiç bir işe yaramayacağı bildirilmiştir. Var olmayan bir şeyin şefaat ta bulunması veya bulunmaması akla gelebilir mi, Melekleri bir takım güçlerle tevile kalkmak caiz görülebilir mi? Melekler ile alakalı daha pek çok ayet-i kerime vardır, hepsi de onların sıfatlarından, durumlarından, ibadetlerinden, amellerinden söz eder.
Hadisler: Meleklerin mevcudiyetlerinden, sıfatlarından, ibadetlerinden bahseden hadislere gelince bunlar da – hepsi burada yazılamayacak kadar – çoktur. Biz bunlardan tevatür derecesine ulaşmış bir kaç hadis-i şerif meali sunmakla yetineceğiz.
Rasûlullah sallallahü aleyhi ve sellem buyuruyor:
— «içinde köpek ve suret (büst, heykel ve canlı resmi) bulunan eve (rahmet) melekleri girmez»
— «Adem oğullarının rahatsız oldukları şeylerden melekler de rahatsız olurlar.»
Allah’ın Rasûlü buyuruyor:
— «Allah Teâlâ’nın gezgin melekleri vardır, ümmetimden bana selâm getirirler.»
Allah’ın Rasûlü bir başka hadislerinde de şöyle buyuruyor:
— «İmam «âmin» dediğinde siz de «âmin» deyiniz. Çünkü melekler (imamın âmin demesinden sonra) «âmin» derler. Kimin «âmin» (İlahi kabul et) sözü meleklerin «âmin» sözlerine rastlarsa geçmiş günahları bağışlanır.»
Rasûlullah (s.a.v.)’dan ölüm meleğiyle yardımcıları, kabirde sorgu sormaya memur iki melek, koruyucu (hafaza) melekleri, yazıcı melekler, cennetlerin bekçisi Rıdvan adlı melek ateşlerin bekçisi Mâlik isimli melek ve daha pek çok vazifeli meleklerle alakalı bir hayli hadis-i şerif rivayet edilmiştir. Bu ilahi haberleri, peygamberliğe has bu malumatları duyan nasıl olur da meleklere inanmaz, onların mevcudiyetlerini kabule yanaşmaz. Bunu dinsizlerden başkası inkâra kalkışmaz. Melekleri inkâr, Peygamberleri inkârdır; çünkü melekler, Allah ile Peygamberleri arasında birer vasıtadırlar.
Allah emir ve yasaklarını – genellikle – melekleri aracılığıyla bildirir. İşte 114 süresiyle Allah’ın Kitabı önümüzde. Allah bunu peygamberimize Cebrail vasıtasıyla indirmiştir. Rabbimiz bu gerçeği şöyle açıklar:
— «O (Kur’ân) muhakkak ve muhakkak alemlerin Rabb’ı tarafından indirilmedir. Onu Rûhu’l-Emîn (Cebrail) inzâr edicilerden olasın diye senin kalbine manası açık Arapça bir dil ile indirmiştir.» (Şuarâ Sûresi: 192-195)