Marifet Nameden Bir Rüya
îfaz günlerinde bir cuma gecesi babam, murakabeye dalmıştı. Ben de yatmış uyumuştum. Rüyamda, binden fazla atlı ve yaya askerinin geldiğini ve atlarından inip meydanda toplandıklarını gördüm. Bunlardan bir kısmı şeyh kıyafetinde, bir kısmı alimlerin giyinişinde idiler. Boyları, iki metreden fazla uzun idi. Elbiselerini, süslerini, atlannı harman yerinde bırakmış ve kendileri şeyh hazretlerinin odası önünde saflar halinde dizilmişlerdi. Ben bu büyük toplumu seyrederken şeyhin oda kapısının sağında duran saftaki adamlardan birisi eğildi ve beni kucağına aldı ve gülümseyerek öptükten sonra solunda duran zatın kucağına verdi. O da beni alıp sevgiyle öptü ve solunda duranın kucağına verdi. Bu suretle sıra sekizinci zata gelmişti. O da beni aldı, öptü ve eğilip solundaki şeyh odasının kapısına baktıktan sonra beni yere bıraktı. Ben de kapıyı açık görünce içeriye girdim. Baktım ki, şeyh hazretlerinin huzurunda sekiz ihtiyar zat duruyor ve o hazret, hiç kimseye ayağa kalkmazken bu zatları ayakta karşılayıp onlarla musahabede bulunmaktadır. Bu durumu hayret içinde seyrederken uyandım ve bu rüyanın lezzetiyle canıma can katıldığını duydum.
Sevincimden bu rüyamı hemen o anda karşımda duran, bağdaş kurmuş, murakabeye dalmış olan aziz babama anlattım. Meğer o veli, bunu bilmekte ve manasına dalmış bulunmaktadır. Bu rüyam ona, bir olay olarak görünmüş, yaşamış ve sözlerini işitmiştir. Babam bana şunu tembih etti. Bu rüya sana göre gaiptir (görünmez alemdendir). Onu hiç kimseye söyleme ruhanilere karşı çok ayıp olur.
Sabah vakti olup cuma namazı da kılındıktan sonra iki namaz arasındaki zamanda ben kapının önünde duruyordum. Bir de baktım ki Siirt tarafında kır atlı, ak sakallı bir seyit geliyor, atından inip alnımı öptü, ben onu tanımadım, fakat o beni tanımış. Birlikte şeyh odasının kapısına doğru ilerledik. Beni hediyesiyle birlikte şeyhe gönderdi ve ziyaret için izin istedi. Hemen, kapının açıldığını gördük. Birlikte içeri girip şeyh hazretlerine selam verdi. Şeyh de iltifat edip selamını aldı. Oturmasını emretti ve ilk sözü şu oldu; Ya seyit Hamza, bu cuma gecesi, bize çok misafir geldi.
Şeyhin bu hoş konuşmasında seyit Hamza hayrette kaldı. Ve bir miktar eğlenip ağladı ve kendisini toparlayıp seccadesini öptükten sonra, kalkıp benimle birlikte bizim odaya geldi ve babama olup bitenleri anlattık ki:
“Ben Siirt eşrafından Seyit Hamza’yım. Bu yaşıma geldim, bu köyü görmemiştim ve şeyhin ziyaretleriyle müşerref olmamıştım. Bu gece rüyamda; 500 kadar yüzleri nurlu atlılar ve 500’den fazla da uzun boylu yaya evliya askerine Siirt önünde karışarak bu muhterem zatın ziyaretine geldim ve bu köyün yolunu, rüyamda görmekle tanıdım.
Evliya askerleri, bu köyün harmanlarına geldikleri zaman hepsi atlarından indiler ve gelip, bu kapının karşısında saf, saf dizildiler ve sıra ile hepsi bu büyük zatın odasına girip kendisini ziyaret ettiler. Bana da yaya askerlerle ziyaret sırası geldi. O zaman baktım ki, oda kapısının sağında duran evliyanın kucağında bulunan bu çocuğu birbirlerine verip duruyorlar. Kapının yanında iken bu çocuğu kucağından indiren zat da odanın kapısından içeri girdi.
Ben de kapının önünde beklerken uyandım ki, gönlüm iman lezzetiyle dolmuştur. Bugün cuma namazını kıldıktan sonra atıma bindim bu gece geldiğim yoldan doğru yürüdüm ve hiç kimseden sormadan bu köyü buldum. Ve sizleri tanıdım. Ve şeyh hazretlerine geldim ki bu rüyamı söyleyeyim ve bugünden itibaren ona mürit olup sevgisini kazanayım. Fakat ben söylemeden o yüksek veli bana; ya Seyit Hamza, bu cuma gecesi bize çok misafir gelmişti, buyurdu. Fe-sübha-nallah, bu zat benim adımı nereden biliyor ve gördüğüm rüyayı nasıl aynen söylüyor diye şaştım.”
Seyit Hamza’nın bu şaşkınlığına babam şu cevabı verdi: “Senin gördüğün rüyanın aynını da oğlum gördü. Fakat halkın rüya halinde gördüklerini havas, iyi insanlar doğrudan doğruya görür. Cenab-ı Hak her kuluna kabiliyetine ve mücahedesinin derecesine göre manevi ihsanlarda bulunur.”