Kaza ve Kadere İman
Kaza ve Kadere İman Nedir?
Kaza ve Kadere İman, İmanın altı esasından biri de kadere inanmaktır. Kader; Allah Teala’nın ezelden ebede kadar olmuş ve olacak hadiseleri zaman, mekan ve bütün hususiyetleriyle bilip ezelde «Levh-i mahfuz»da o bildiği şekilde takdir ve tayin etmesidir. Kaza ise; Cenab-ı Hakk’ın ezelde takdir ve tespit buyurduğu işleri zamanı gelince takdirine uygun olarak yaratmasıdır. Bir başka ifade ile Takdir, gördüğümüz ve görmediğimiz alemlerin idaresini ihtiva eden bir kanun; kaza da bu kanunun uygulanmasıdır.»
Kainatı en mükemmel şekilde yoktan var eden ve insanı yaratıp kainatı da onun emrine amade kılan Allah Teala’nın insan hakkında bir ölçü koymaması düşünülemez. Yarattıkları üzerinde mutlak mutasarrıf O’dur. Kader mevzuu Kelam bilginlerinin üzerinde ihtilaf ettikleri konuların başında gelir. İhtilaftan uzak durmak en sağlıklı yoldur. Bize düşen kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmamızdır.
Yani müminlere düşen görev, hayrıyla şerriyle kadere olduğu gibi inanmamız, Allah’ın üzerimize yüklediği emirleri yerine getirmeye çalışmamızdır. O’nun hakkımızda ne murat buyurduğunu biz bilmeyiz. O, bize irade serbesti yeti verdikten sonra doğru yolu göstermiş, eğri yolu bildirmiş, hoşnut olduğu ve olmadığı işleri açık seçik beyan ederek bizi irademizle baş başa bırakmıştır.
Biz irademizi hangi yönde kullanırsak O, filimizi (işimizi) buna göre yaratır. Şu farkla ki irademizi hayırlı yollara tevcih ettiğimizde memnun olur, kötü fiillere yönelttiğimizde gadablanır ve fakat kudretimiz dahilinde olan o arzumuzu halk eder. Bir başka deyişle; mutlak irade sahibi olan Allah’ın külli iradesi, kulun cüz’i iradesine bağlıdır, ona tabidir, Yani kul, iradesini hangi yönde kullanırsa ilahi İrade o yönde tecelli eder. Kul çalışır, Allah yaratır.
Kaza ve Kadere İman Nedir?
Kader ve kaza, iman esaslarından söz eden ayetlerde (Bakara, 2/177, 285; Nisa, 4/136) zikredilmemiştir. Ancak her şeyin Allah’ın takdirine bağlı bulunduğuna işaret eden ayetlerin yanı sıra ilahî ilmin olmuş ve olacak tüm varlık ve olayları kuşattığını belirten ayetlerde de bu esas vurgulanmıştır. Bu ayetlerin bir kısmında Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “…O’nun katında her şey bir ölçü (miktar) iledir.” (Ra‘d, 13/8); “…Her şeyi yaratıp ona bir nizam veren ve mukadderatını tayin eden Allah, yüceler yücesidir.” (Furkan, 25/2); “De ki: Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez…” (Tevbe, 9/51)
Bu ayetlerden başka Allah’ın her şeyin yaratıcısı olduğunu, -kulun tercihi ile irtibatlı olarak- dilediğini dalâlette bırakıp, dilediğini hidayete erdirdiğini, insanların ölümlerini O’nun takdir ettiğini bildiren ayetler de (bk. Zümer, 39/62; Sâffât, 37/96; A`râf, 7/178; Vâkıa, 56/60 vb.) kapsam açısından kâinatta her şeyin belli bir kadere bağlı bulunduğu, bunun da Allah Teala tarafından belirlendiği sonucunu ortaya çıkarmaktadır.
Hz. Peygamber (s.a.s.) de “Cibril hadisi” diye bilinen hadiste, kaderi, iman edilmesi gereken şeyler arasında saymıştır. Bu hadise göre Cebrail (a.s.), peygamberimize, “İman nedir?” diye sormuş, o da, “Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, hayır ve şerriyle kadere inanmandır.” (bk. Müslim, İman, 1; Ebû Davud, Sünnet, 15; İbn Mâce, Mukaddime, 9) cevabını vermiştir.
Ehl-i sünnet âlimleri belirtilen ayetler ve Hz. Peygamberin hadisleri çerçevesinde kader ve kazaya inanmayı iman esaslarından saymışlardır.
Kaza ve Kader Nedir?
İnsanlara gelen hayır ve şer, yarar ve zarar, kazanç ve ziyanların tümü, Allahü Teâlâ’nın takdir etmesi iledir. Kader, lügatte, bir çokluğu tartmak, hüküm ve buyruk demektir. Çokluk ve ululuk anlamına dahi gelir. Allahü Teâlâ’nın, bir şeyin varlığını ezelde dilemesine yazgı denilmiştir. Kaderin, yani zenginliği dilenilen şeyin var olmasına Kaza adı verilir. Kaza ve yazgı kelimeleri, birbirinin yerine de tüketilir. Buna göre kaza demek, ezelden ebede kadar yaratılacak şeyleri, Allahü Teâlâ’nın ezelde dilemesidir. Bütün bu eşyanın, kazaya elverişli olarak, daha düşük ve daha çok olmayarak yaratılmasına yazgı adı verilir. Allahü Teâlâ, olacak her şeyi ezelde, ebedi öncelerde, biliyordu. İşte bu bilgisine kaza ve kader adı verilir.
Kader Değişir Mi?
İnsan, kaderinin ne olduğunu bilmemektedir. Dolayısıyla insana düşen Allah’ın verdiği hafıza, irade ve imkânlar kapsamında görevlerini en iyi şekilde yapma çaba ve şevki içerisinde olmaktır. Allah’a bakan yönüyle şayet yazgı O’nun olmuş ve olacak her şeyi bilmesidir. Esasen O’nun her şeyi bilmesi, O’nun kesin ulûhiyetinin gereğidir. Bu açıdan bakıldığında kaderin değişmesinden söz etmek Allah’ın ilminin değişmesinden söz etmek demektir; bu şayet muhtemel değildir. Dolayısıyla kaderde değişim bahis hususu olamaz.
Ancak birtakım İslam âlimleri Allah’ın dilemesi hâlinde kaderin değişebileceğini söylemişlerdir. Onlara göre, yazgı, Allah’ın takdiri, kaza şayet bunun gerçekleşmesidir. Bazen Allah, kuluna lütufta bulunarak takdir ettiği hükmü gerçekleştirmeyebilir.
Kaderin değişebileceğini bildiren âlimler kaderi, yazgı-i kesin (değişmez yazgı) ve yazgı-i muallâk (şarta bağlanmış yazgı) diyerek ikiye ayırmışlardır. Değişmenin ilkinde değil, ikincisinde yani şarta tabi kaderde olma ihtimalini kaydetmişlerdir. Onlara göre, sadakanın belayı def edeceğini, sıla-i döl yatağı yapmanın ömrü uzatacağını bildiren hadisler bunu doğrulama etmektedir. Esasen, Allah’ın ezeli bilimsel bağlamında hesaba katıldığında, bu ikinci kaderde de bir farklılığın olmadığını, çünkü Allah’ın, şarta tabi konularda dahi kulların nasıl davranacaklarını mahsus kaderi saptadığını söyleyebiliriz.
Kader Nedir?
Varlıkların ve hadiselerin tüm durumları ve vasıfları ile, nedenleri ve şartları ile, haiz olacakları güç ve kabiliyetleriyle, varlık alemine gelecekleri vakit ve mekanlarıyla Cenab-ı Hak yönünden ezelde belirleme buyurulması be bir düzen ile kaydedilmesi demektir.
Âmentüde bulunan “Hayır ve Şer Allah’tandır” ifadesinin açılımı nedir?
“Hayır ve şer Allah’tandır” demek, bunları yaratanın Allah olduğunu dile getirmektir. Çünkü Yaratıcı Allah’tır ve O’ndan diğer yaratıcı yoktur. İşin kula bakan yönü şayet hayrın ve şerrin kulun azıcık iradesi ile tercih edilmiş olmasıdır. Bundan ötürü dahi insanlar hayır ve şer, iyi ve kötü tüm davranışlarından sorumludur.
“Âmentü” esaslarında söylem edildiği üzere her Müslüman kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanır. Yani âlemlerin yaratıcısı olan Allah Teala hayrı dahi şerri de külli irade ile diler ve yaratır. Çünkü âlemde her şey O’nun irade, takdir ve kudreti altındadır. Âlemde O’ndan diğer reel varlık ve güç sahibi, tasarruf yetkisi olan bir diğer varlık yoktur. Ancak Allah’ın hayra rızası vardır, şerre şayet rızası yoktur. Hayrı seçen mükâfat, şerri seçen ceza görecektir. Şerrin Allah’tan olması, kulun fiilinin ortaya gelmesi için Allah’ın yaratmasının döneme girmesi demektir. Yoksa Allah, kulların kötü fiilleri yapmalarından hoşnut olmaz ve şerri de emretmez.
İslam âlimlerine göre, Allah’ın şerri irade edip yaratması kötü ve çirkin değildir. Fakat kulun şer işlemesi ve şerri tercih etmesi kötüdür ve çirkindir. Mesela usta bir ressam, sanatının tüm inceliklerine riayet ederek çirkin bir adam resmi yapsa, o zatı takdir etmek ve sanatına duyulan hayranlığı belirtmek için “ne hoş görsel yapmış” denilir. Bu halde resmi uygulanan adamın çirkin olması, resmin de çirkin olmasını gerektirmemektedir.
Yüce Allah, kesin anlamda hikmetli ve tertipli iş yapan yegâne varlıktır. O’nun şerri yaratmasında bazı gizli ve açılmış hikmetler vardır. Canlı ölüden, iyi kötüden, hayır şerden ayırt edilebilsin diyerek, Allah eşyayı zıtlarıyla beraber yaratmıştır. Ayrıca insana şer ve kötü şeylerden korunma yollarını göstermiş, şerden sakınma güç ve kudretini vermiştir. Dünyada şer olmasa hayrın anlamı anlaşılamaz, bu dünyanın bir sınav dünyası olmasındaki sebep gerçekleşemezdi. Şer, Allah’ın adalet ve hikmeti gereği yahut kendisinden sonra gelecek bir hayra araç olmak yahut daha kötü bir şerri kovmak için yaratılmıştır.
Allah’ın kudreti ile meydana gelen her işte lüzum kişi lüzum cemiyet için bazı avantajlar bulunabilir. Bizim şer yahut hayır olarak gördüğümüz her şey neticesi bakımından gördüğümüz gibi olmayabilir. Bir ayette bu konu şu şekilde açıklanmaktadır: “Umulur ki, hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırdır. Ve gene umulur ki, sevdiğiniz bir şey de sizin için şerdir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.” (Bakara, 2/216)