Haşr Nedir?
KULLARIN HESABA ÇEKİLMELERİ VE ADALET TERAZİLERİ
Haşr Nedir?, Haşr, bütün mahlûkatın dirildikten sonra hesap vermek üzere bir alanda toplanmalarıdır. Bu geniş alan «Kıyamet Meydanları» diye anılır. Haşr, İslâm’ın inanılmasını şart koştuğu Zarûrat-ı Diniyye’den biridir. Haşrin tahakkuku hususunda şüpheye düşmek Din Dairesinden çıkıştır, Allah’ın Kitap’ını inkardır. Kur’an’ı Kerim’de Haşr ile alakalı ayetler sarih, tevile imkân vermeyecek kadar açıktır.
Bu sebeple bu ayetleri tevile kalkışmak, yorumlamak, haşrin şu andaki hüviyetimizle değil de yalnız ruhlarımızla olacağını iddia etmek küfürdür. Haşr ile ilgili pek çok ayet ve hadis vardır. Biz bunlardan bazılarını teberrüken buraya alıyoruz: Allah Teâlâ Enbiya suresinin 104’üncü ayetinde mealen şöyle buyurur:
— «(Yâdet) o günü ki, Biz göğü, kitapların sahifelerini dürüp büker gibi düreceğiz. İlk yaratışa nasıl başladıksa üzerimizde (hak) bir vaat olarak yine iade edeceğiz. Hakikatte failler Biziz.»
Âdiyât suresinin 9’uncu ayetinde de şöyle buyuruluyor:
— «Hala o (insan hakikati görüp) bilmeyecek mi? Kabirlerin içindekiler (eşilip) çıkarıldığı zaman…»
Allah Teâlâ buyuruyor:
— «Ve çünkü o saat elbette gelecektir. Onda hiçbir şüphe yoktur. Muhakkak Allah kabirlerde olan kimseleri de diriltip kaldıracaktır.» (Hacc Suresi: 7).
Allah Teâlâ buyuruyor:
— «… Biz onları (kafirleri) Kıyamet Günü körler, dilsizler, sağırlar olarak yüzükoyun haşredeceğiz. Onların varacağı yer Cehennemdir ki, ateşi yavaşladıkça Biz onun alevini artırırız. Bu, onların cezasıdır. Çünkü onlar ayetlerimizi tanımayarak kafir oldular. Bir yığın kemik ve kırıntı olunca mı hakikaten biz mi yeni bir yaratılışla dirilecekmişiz dediler.» (İsra Suresi: 97,98).
Peygamber (s.a.v.)’e sorulur:
— «Yâ Rasûlallah! Kıyamet Günü kafir yüzükoyun nasıl haşrolunur?! (Mümkün müdür?)»
Kainatın Efendisi cevab verir:
— «Onu Dünya’da iki ayağı üzerinde yürütmeye kadir olan Kıyamet’te yüzükoyun yürütmeye muktedir olamaz mı?!» (Buhari-Müslim).
Âişe radiyallahü anha anlatıyor:
— «Bir defasında Rasûlullah (s.a.v.)’in — «Kıyamet Günü insanlar ayakkabısız, vücutları çıplak ve sünnetsiz haşrolunacaklardır» dediğini duyunca kendisine:
— «Ya Rasûlallah! Erkek-kadın birlikte mi haşrolunacaklar? Bunlar birbirlerine bakarlar.» dedim.
Allah Rasûlü:
— «Âişe! Haşr işi onlara bunu düşündürmeyecek kadar çetindir.» buyurdu. (Buhari-Müslim).
KULLARIN HESABA ÇEKİLMELERİ VE ADALET TERAZİLERİ
Bir mümin yaptığı her işinin tespit edilip zapta geçirildiğine, kendisi için Amel Defteri tutulduğuna, bu Amel Defterinin Kıyamet Günü yüzüne karşı okunup tartılacağına ve hesaba çekileceğine inanmak zorundadır. Amel Defterlerini ve hesaba çekilmeyi inkâr, küfürdür. Zira Amel Defterlerinin okunacağı, kulların hesaba çekileceği hususundaki naslar (ayet ve hadisler) yoruma imkan vermeyecek kadar açıktır. İsra suresinin 13 ve 14’üncü ayetle-
rinde mealen şöyle buyurulur:
— «Herkesin dünyadaki amel ve hareketini kendi boynuna doladık. Kıyamet Günü, onun için bir kitap çıkaracağız ki neşredilmiş olarak kendisine kavuşup şöyle çatacak: Oku kitabını, bugün sana karşı bir hesap görüşü olmak bakımından nefsin yeter.»
Bir diğer ayette de şöyle buyurulur:
— «Artık kimin kitabı sağından verilirse onlar kitaplarını en küçük haksızlığa uğratılmaksızın (kendileri) okuyacaklardır. (İsra Suresi: 17)
Allah Teâlâ buyuruyor:
— «Biz, Kıyamet Gününe mahsus adâlet terazileri koyacağız. Artık hiçbir kimse hiçbir şeyle haksızlığa uğratılmayacaktır. (O şey) bir hardal danesi kadar bile olsa onu getiririz. (Mizan’a koyarız). Hesapçılar olarak da Biz yeteriz.» (Enbiya Suresi: 47).
MİZAN (Kıyamette amellerin tartılacağı terazi)
Kıyamet Günü amellerin tartılacağına inanmak da farzdır.. Bu husus Kur’an’da açıkça ifade edilmiş, şöyle buyurulmuştur:
— «(Herkesin dünyada yapıp ettiğini) tartmak da o gün haktır. Artık kimlerin terazileri ağır basarsa, işte onlar murada erenlerin ta kendileridir. Kimilerinin de tartıları hafif gelirse bunlar da ayetlerimize zulmeden oldukları için kendilerine çok yazık etmiş kimselerdir.» (A’raf suresi: 8,9).
Oradaki terazi, buradaki terazilere, tartma ve ölçme aletlerine hiç benzemez, keyfiyetini Allah’tan başka kimse bilemez, akıllar künhünü kavrayamaz. Bizim aklımız amellerin birer araz (soyut kavramlar) olduğunu, bekalarının düşünülemeyeceğini, bu nedenle de hafiflik veya ağırlıkla nitelenemeyeceklerine hükme kalkışır.
Halbuki ayet ve hadisler, amellerin tartılabileceğini çok net şekilde bildirmiştir. O halde, bizim vazifemiz Allah Teâlâ’nın Murat buyurduğu bir yolla kullarının amellerinin miktarını tayin ve tespite kadir olduğuna inanmamızdır. Bazı hadis-i şeriflerde amellerin yazıldıkları sayfaların tartılacağı haberi verilmiştir. Yine sahabeden Huzeyfe
radıyallahü anh, Kıyamet Günü terazinin başında Cebrail aleyhi selam bulunacağını, tartma işiyle O’nun görevlendirileceğini bildirmiştir.
ŞEFAAT
Bir mümin, Allah Teâlâ’nın izni üzerine Peygamberlerin, alimlerin ve şehitlerin şefaatte bulunacaklarına, hususunda Peygamber (s.a.v.)’in şefaat yetkisini ümmetinden büyük günah sahihleri lehinde kullanacağına inanmakla mükelleftir. Şefaati inkâr eden Ehl-i Sünnet ‘in dışında kalır, sapık gruplardan olur.
Şefaat bazı günahkar müminleri bağışlayıp Cennet’e sokması veya Peygamberimizin bazı şefaatlerin da olduğu gibi, bir kısım müminleri hesaba çekmeden Cennet’e koyması için Allah Teâlâ’ya yalvarmaktır. Peygamber (s.a.v.)’in Ahirette yapacağı şefaati çeşit çeşittir. Meselâ; Cehennem ‘e girmeyi hak etmiş bazı müminlerin Cehennem ‘e girmeden Cennet’e sevk edilmeleri, Cehennem ‘e girmiş müminlerin Cehennem ‘den kurtulmaları, bazı kafirlerin azaplarının hafifletilmesi, bazı müminlerin sorgusuz-sualsiz Cennet’e girmeleri, Cennet’e girmiş bazı müminlerin daha yüksek makamlara çıkarılmaları için Allah Rasûlü’nün değişik şefaat yetkileri vardır.
SIRAT KÖPRÜSÜ
Mahşer ‘de amellerin tartılma işlemi bittikten sonra halk Cehennem sırtlarına kurulu köprüden geçmeye zorlanır ve çare yok kafir, mümin herkes o köprüye çıkar. Cehennemlikler ateşe düşerler, Cennetlikler de köprüyü geçerler, Cennet’e ulaşırlar. Yalnız kimisi kolay geçer, kimisi de zor geçer. Allah’ın Rasûlü Sırat’ı şöyle tanımlamıştır:
— «Sırat, Cehennem sırtlarına kurulmuş kıldan ince kılıçtan keskin bir köprüdür. Peygamberler de dahil bütün mahlukat onun üzerinden geçmekle mükelleftir.»
CENNET VE CEHENNEM
Ehl-i Sünnet mensuplarının itikadına göre; Cennet ve Cehennem şu anda yaratılmışlardır. Kur’an’ın pek çok ayeti Cennet ve Cehennem ‘in şu anda mevcut olduklarını aksettirmektedir. Bu ayetleri başka şekilde yorumlamaya kalkışmak, Kıyamet Günü yaratılacaklarını iddia etmek sapıklıktır. Allah Teâlâ Kur’an’da, Âdem aleyhisselam’a:
— «Hanımınla birlikte Cennette sakin ol» buyurduğunu, ağaca yaklaşmamalarını emrettiğini haber vermektedir. Cennet yaratılmış olmasaydı, Cenâb-ı Hakk, Âdem ve Havva’ya Cennet’e yerleşmelerini, ağaca yaklaşmamalarını ferman buyurur muydu? Bunun muhal olması lazım gelirdi.
Yine Allah Teâlâ
— «Bunun üzerine Şeytanların ayağını) oradan kaydırıp içinde bulunduklarından (onun nimetlerinden) onları çıkarıvermiş (mahrum edivermiş)ti (Bakara suresi: 36) mealindeki ayetine bakalım: Cennet hal ü hazırda mevcut olmasaydı, Şeytan Onları nereden çıkaracaktı?
Ayrıca, Peygamber (s.a.v.)’in Miraç Gecesi Cennet’i ve Cehennemi gördüğü pek çok sahih hadisle haber verilmiştir. Uzun sözün kısası: Cennet ve Cehennem şu anda mevcuttur. Bir mümin bunu böyle bilmelidir. Yalnız Cennet ile Cehennem ‘in nerede oldukları hususunda açık bir nas yoktur. Ulemanın çoğu, Cennet’in yedinci kat göğün üstünde, Arş-ı Ala’nın altında olduğunu söylemişler ise de en iyisi bu hususu Allah’ın ilmine havale etmek, Allah bilir demektir.
KABİR HAYATI
Ehli- Sünnet ve’l-Cemâat mensuplarının üzerinde ittifak ettikleri itikadı meselelerden biri de kabir hayatının kesin olduğu; ölüye, elem ve zevkleri duyacağı bir nev’i halat verildiği ölünün Münker ve Nekîr adlı iki Melek tarafından sorguya çekildiği, yöneltilen sorulara verdiği cevaplara göre nimet veya azaba duçar kılındığı hususlardır. Kabir hayatı, «Berzah alemi» diye de anılır. Berzah, iki şey arasına giren engel hayvan ve insan gibi; veya iki mahiyeti birbirinden ayıran hadd-i fasıldır. Nitekim iki denizi birbirinden ayıran kara parçasına «berzah (kıstak)» dendiği gibi insanla hayvanı birbirinden ayıran en bariz nitelik olması dolayısıyla «konuşma» yeteneğine de «berzah» denmiştir.
Din ıstılahında berzah: Ruhun cesetten ayrı olarak nimet veya azap içinde bulunduğu hayattır. Çünkü hayat üç kısımdır:
1) Dünya hayati:
Burada, ruhların hissettikleri saadet ve şekavet, bünyelerle iç içedir, elem ve lezzeti birlikte hissederler.
2) Berzah hayatı:
Bu hayatta ruh, ayakta tuttuğu cesetten ayrılmıştır, elem ve lezzeti cesetten ayrı olarak hisseder.
3) Ahiret hayatı:
Bu hayatta ruhlar, ilk hayattaki yerlerine dönerler. Her ruh dünyada içinde bulunduğu cesedin içine girer. İkinci hayat, birinci hayattan üçüncü hayata geçmek için bir konak mahalli gibidir. Dünya hayatı çalışma hayatı; Ahiret hayatı vücut ve ruhun birlikte ceza veya mükâfat göreceği bir hayat; Berzah hayatı da bekleme hayatıdır. Ruhların bedenlerden ayrı, müstakil olarak hayatiyetlerini sürdürdükleri berzah hayatında ya nimetlere mazhar ya da azaplara duçar kılınırlar.
Ölüm anında ve kabirdeki ilk saatlerde ruh ve ceset birlikte azap veya rahmet görürler: Ruhun cesetle birlikte azaba maruz veya nimete mazhar kılınması, ilkönce rahmet veya Azap Melekleriyle ölüm anında gerçekleştirilir.
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
— «Melekler, o kafirlerin yüzlerine ve arkalarına vura vura ve: Tadın Cehennem azabını (diye diye) canlarını alırken görmeliydin.» (Enfal suresi: 50)
Melekler, kâfirlerin arkalarına ve yüzlerine vururlar ifadesi; ölüm anma aittir ve bu ruhun cesetle birlikte azap gördüğünün bir delilidir.
Allah Teâlâ, bir başka ayette de şöyle buyurur:
— «Ölümün şiddetleri içinde Meleklerin de pençelerini uzatarak kendilerine (haydi bakalım) canlarınızı kurtarın! Allah’a karşı haksız olanı söyleye geldiğiniz, Allah’ın ayetlerinden kibirlenerek uzaklaşmış olduğunuz içindir ki bugün hakaret azabıyla cezalandırılacaksınız (dedikleri zaman) sen, o zalimleri bir görmelisin!.» (En’am suresi: 39).
Allah’a inanmış, O’nun emirlerini yerine getirmiş mümin ve muttakilerin ruhlarını teslim ederlerken gördükleri muamele ve karşılaştıkları manzara çok değişiktir. Bu ânı Rasûlullah (s.a.v.) şöyle tasvir ediyor:
— «Mümin kul dünyadan ilgisini kesip Ahirete yöneleceği zaman, yanma gökten bir grup Melek iner. Bu Meleklerin yüzleri güneş gibidir, yanlarında Cennet kefenlerinden bir kefen ile Cennet kokularından bir koku vardır; ölmek üzere olan müminin gözünün ulaştığı bir yere otururlar. O arada Ölüm Meleği gelir, adamın yanı başında oturur ve: Ey temiz ruh! Allah’ın mağfiretine ve hoşnutluğuna çık, der. Ruh da kırbanın ağzından akan (damlayan) bir damla gibi o müminin vücudundan çıkar (adeta) akar.
Ölüm Meleği, mümin kulun ruhunu aldığında, yukarıda sözü edilen Melekler, vakit geçirmeden hemen müminin ruhunu Ölüm Meleğinden alırlar (Cennet’ten getirdikleri) kefen ile kokunun içine koyarlar ve göğe doğru çıkarmaya başlarlar. Meleklerden oluşan herhangi bir cemaatin yanından geçerlerken, o Melekler grubu:
— Bu güzel ruh nedir (kimin ruhudur?) diye sorarlar. Onlar da ruhun sahibinin dünyada anıldığı en güzel isimleriyle tanıtırlar. Böylece dünya semasına çıkarır, kapının açılmasını isterler. Kapı açılır. Bu şekilde yedinci kat göğe çıkarılır. Burada Aziz ve Celîl Allah: — «Kulumu illiyyîndekilerin (Cennette en yüksek bir derece) arasına yazın ve onu yeryüzündeki cesedine iade edin» buyurur.
Ruhu cesedine iade edildikten sonra, yanma iki Melek gelerek kendisini oturtup şu sorulan yöneltirler:
— Rabbin kimdir?
— Rabbim Allah.
— Dinin nedir?
— Dinim İslâm.
— Peki size gönderilen şu adamın (Peygamberimiz kastediliyor) davası nedir?
— O Allah’ın Peygamberidir.
— Bunu nereden biliyorsun?
— Allah’ın Kitap’ını okudum, ona inandım ve onu doğruladım, diye cevap verir.
Kulun bu cevapları üzerine, (Allah Teâlâ):
— «Kulum doğru söyledi, O’na Cennet’ten yer hazırlayın, O’na Cennet’ten bir kapı açın» buyurur. Bu emir üzerine, adama Cennet’ten güzel kokular gelmeye başlar, kabri gözünün ulaştığı yere kadar genişler. O arada güzel yüzlü, güzel elbiseli ve hoş kokulu bir adam yanma gelir ve:
— «Mutluluğuna sebep olan şey, sana kutlu olsun. Bugün sana söz verile gelen günündür,» der. Adam:
— «Sen kimsin? Yüzün pek güzel, bu güzel yüz ancak hayır getirir,» der. O da:
— «Ben senin iyi amelinim! diye cevap verir.» (İmam Ahmet).
Bu hadis-i şerif, müminin can verirken ve kabre konuluşunun ilk saatlerinde ruh ve cesediyle birlikte nimete mazhar kılındığını açıkça göstermektedir. Kabir azabının mevcudiyetine delâlet eden ayetlerle, bu azabın kesinliğini sarih ifadelerle bildiren hadisler pek çoktur. Allah Teâlâ Mumin suresinde, Fir’aVh.ile hanedanının dünyada uğradıkları kötü azabı belirttikten sonra alem-i berzah denilen kabir hayatındaki durumlarını tasvir ederek şöyle buyurur:
— «(Azaptan biri de) ateştir,.ki onlar buna sabah-akşam arz olunurlar. Kıyametin kopacağı günde Fir’avn hanedanım azabın en çetinine sokun (denilecek).» (Mümin suresi: 46).
Bu âyetin birinci fıkrası yani; «Onlar buna sabah-akşam arz olunurlar» cümlesi, kabir azabının kesinliğine delalet etmektedir. Çünkü ayetin ikinci cümlesi, yani «Kıyametin kopacağı günde Fır’avn hanedanını azabın en çetinine sokun» ifadesi; Cehennem ‘e arz olunma keyfiyetinin Kıyametten önce olduğunu çok net olarak belirtmektedir. Nitekim büyüklerden Mukatil, Katâde, Süddî, ve Kelbî şöyle demişlerdir: «Her kâfirin ruhu, dünya durdukça sabah-akşam Cehennem ‘e arz olunur.»
Yine Allah Teâlâ’nın
— «Kim Benim zikrimden yüz çevirirse, onun hakkı da dar bir geçimdir.» (Taha suresi: 124). mealindeki ayetinde geçen «dar bir geçim» cümlesi, Peygamber (s.a.v.) tarafından «kabir işkencesi» diye tefsir olunmuştur.
Yukarıda da söylediğimiz gibi kabir hayatının varlığını bildiren hadisler pek çoktur, bu mevzudaki haberler tevâtür derecesine erişmiştir. Biz, bunlardan bir kaçının mealini nakletmekle yetineceğiz.
Rasûlullah s.a.v. buyuruyor:
—- «Kabir azabından Allah’a sığının.» (Müslim).
Allah’ın Rasûlü buyuruyor:
— «Allah Teâlâ, her gece Mülk suresini okuyandan kabir azabını uzaklaştırır.»
Peygamber (s.a.v.) diğer bir hadislerinde de şöyle buyuruyor:
— «Herhangi biriniz teşehhüt ettiği zaman (namazda ettehiyyâtü’yü okuduktan sonra şu) dört husustan Allah’a sığınarak şöyle desin:
«Allahümme innî eûzü bike min azâbi cehenneme ve min azâbi’l-kabri ve min fitneti’l-mehyâ ve’I-memâti ve min şerri fitneti’l-Mesîhi’d-Deccâl.»
Mânâsı:
— «İlahi! Cehennem azabından, kabir azabından, hayat ve ölümün mihnetinden ve Mesih-i Deccalın (Kıyametin kopmasına yakın ortaya çıkacak tek gözlü Deccalın ) şerrinden Sana sığınırım.» (Müslim.)
Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) buyuruyor:
— «Ölü, mezara konulduğu zaman gök gözlü iki Melek gelerek kendisine üç soru yöneltirler:
a) Rabbin kim?
b) Peygamberin kim?
c) Dinin nedir?
Allah’ın Rasûlü buyuruyor:
— «Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe yahut ateş çukurlarından bir çukurdur.»