Cenaze Sahibinin Yapacağı Hayırlı İşler
Kabir Ziyareti ve Şehitlik
Cenaze Sahibinin Yapacağı Hayırlı İşler, Ehl-i Sünnet ve ve’l-Cemâat müntesiplerinin inanç esaslarından biri de; dirilerin, ölüler için yaptıkları dualarının ölülere yarar sağladığına inanmaktır. Yâni bir Müslüman sevabını bir ölmüşüne bağışlamak üzere maddi ve manevi bir hayır, bir ibadet yapsa câizdir. Binâenaleyh bir Müslüman kıldığı bir namazın, tuttuğu bir orucun veya okuduğu yahut okutup dinlediği Kuranın veya verdiği bir sadakanın sevabını hayatta bulunan Müslümanlara bağışlayabileceği gibi, ölmüş Müslümanlara da bağışlayabilir. Bu câizdir. Allah Teâlâ’nın kendilerine sevap bağışlananları bunlardan istifade ettireceği kuvvetle ümit edilmektedir. Hatta Hanefi Mezhebinin muteber kaynaklarında, «Cenazeyi gömdükten sonra cenaze namına peş peşe yedi gün biraz sadaka verip sevabını ruhuna bağışlamak müstehabtır» denilmektedir.
Ücretle Kuran Okutmak
Kuranı Kerim okumak bir ibadettir. İbadetin karşılığı da sevaptır. Bir hareketin ibadet sayılabilmesi için bazı unsurları taşıması gerekir. Bu unsurlar, şunlardır:
- a) İhlâs, samimiyet. Bir şeyin sırf Allah için yapılması, riya ve gösterişten uzak olması.
- b) İbadet menfaat karşılığı olmamalıdır.
- c) İbadetlerde niyet esastır. Ameller, niyetlere göre değerlendirilir; herkese niyetinin karşılığı verilir. .
Bu esaslar çerçevesinde meseleyi tahlil edelim: Birisi geliyor bizden ölüleri hesabına bir «Hatim» indirmemizi istiyor. Biz de teklifi kabul ediyoruz. Teklifi kabul etmemizin tek amili vardır, o da maddi menfaat teminidir. Yâni, Kuran okuyacağız, karşılığında sevap kazanacağız ve bu sevabı para karşılığı satacağız. Bunun adına: «Hayali sevap ticareti» denir. Maddi kazanç sağlamak için Kuran’ın bu derekelere düşürülmesi katiyen tasvip edilemez.
Allah rızası gözetilmeyen bir işte sevap düşünülemez. Olmayan bir şey de satılamaz.
Bu işin ticaretini yapanlar iki açıdan günah işlemektedirler :
1) Kuran-ı Kerim’i maddi menfaat temini için istismar etmeleri,
2) Hatim indirmelerinin sevaba vesile olduğu intibaını vererek karşı tarafı aldatmaları.
Hanefi Mezhebinde tâat ve ibadetler karşılığında ücret almanın haram olduğu kesindir. Ücret alan da, veren de Allah indinde mesul duruma düşer. Bu Mezhebin ilk liderleri Kuran-ı Kerim ile diğer Dini ilimlerin öğretimi, müezzinlik ve imamlık için ücret alınmasını câiz görmemişlerdir. Fakat Hicrî üçüncü asırdan sonra gelen âlimler,
Dini ilimlere karşı rağbetin azaldığını, hâfızların ve Fakihlerin himayesiz kaldıklarını, idarecilerce desteklenmediklerini, bu zümrelerin geçimlerini sağlamak için diğer çalışma sahalarına yöneldiklerini görünce; bu ilimlerin öğretilmesi, imamlık ve müezzinlik görevlerinin yapılması karşılığında ücret alınmasına fetva vermişlerdir.
Ölmüşlere bağışlanmak üzere hatim okumak bir zaruret olmadığından ücret alınmasına cevaz vermemişlerdir. Çünkü her Müslüman ne biliyorsa onu okur, ölmüşlerinin ruhuna bağışlar.
Kabir Ziyareti
Ahireti hatırlamak, ölümden ibret almak maksadıyla kabirleri ziyaret edip ölülere selâm vermek sünnettir. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem, zaman zaman «Baki» kabristanına uğrar burada yatanlara selâm verirdi.
Kabirleri haftada bir gün, bilhassa Cuma ve Cumartesi günleri ziyaret etmek mendubtur.
Büyük zatların kabirlerini ziyaret etmek
İyilikleriyle tanınmış, salâh ve takvalarıyla şöhret bulmuş Salih zatların kabirlerini ziyaret etmek, bu gaye ile yolculuk yapmak güzeldir. Mezhebimizin mübarek imamı Ebu Hanife hazretleri, seçkin öğrencisi İmam Ebu Yusuf’a yaptığı meşhur öğüdünde: O’na büyüklerin, mürşitlerin mezarlarını ziyaret etmesini tavsiye buyurmuştur.
Ziyaret usulü
Ziyaretçi, ziyaret edeceği mezarın veya mezarlığın yanma varınca, ölünün yüzüne veya Kıble ’ye karşı durur ve :
«Esselâmü aleyküm dâra kavinin mü’minin. Ve innâ inşâallahü biküm lâhıkun. Es’elüllâhe li ve lekümü’I-âfiyeh.»
diyerek selâm verir.
Manası:
«Selâm size ey müminler yurdunun sakinleri! İnşallah bizler de sizlere kavuşacağız. Allah’tan kendim ve sizler için afiyet diliyorum.»
Sonra, bir kenara çömelerek «Yasin süresini okur veya vakti darsa on bir kere «İhlâs» okur, sevabını ölülere bağışlar.
Ziyaret sırasında mezarın çevresinde dönmek, toprağına ve taşlarına el sürmek mezardakilerden yardım dilemek, veya onlara hitaben bağlılık sunmak katiyen câiz değildir. Mezardaki yardım eden değil yardım bekleyen biridir, senin hayırlarına ve duana muhtaçtır.
Kabirlere bez bağlamak, adak adamak, mum yakmak katiyen câiz değildir.
Kadınların kabirleri ziyaret etmeleri
Usulüne uygun olarak yaşlı ve genç kadınların kabirleri ziyaret etmeleri câizdir.
Şehitlik
«Şehit», İslâm’a has kavramlardan biridir. Allah’ın huzurunda bulunan, Melekler tarafından Cennet’le muştulanan kimsedir.
Şeriat ıstılahında «şehit» kelimesi iki manada kullanılır :
- a) Hükmen şehit sayılanlar.
- b) Hakiki anlamda şehit sayılanlar.
Hem Dünya hem de Ahiret hükümleri itibarıyla şehit sayılanlar ile yalnız Dünya ahkâmı açısından şehit sayılanlara «şehit-i hükmü» denilir. Yalnız Ahiret hükümleri itibarıyla şehit sayılanlara da «şehit-i hakiki» unvanı verilir. Daha öz bir ifade ile meseleyi şu şekilde maddeleştirebiliriz :
1) Dünya’da ve Hicret’te şehit sayılanlar,
2) Yalnız Dünya’da şehit sayılanlar,
3) Yalnız Ahirette şehit sayılanlar.
Hem Dünya’da, hem de Ahirette şehit sayılanlara; «kâmil şehit» denir. Bu ünvanlı kazanabilmek için şu altı şartın tamamının bulunması gerekir:
1) Müslüman olmak.
2) Akıllı olmak. Buna göre delilerin şehitliği düşünülemez.
3) Erginlik çağına ermiş olmak. Binâenaleyh, erginlik çağma ermemiş erkek ve kız çocukları harp meydanlarında vurulsalar bile kendilerine şehitlere uygulanan işlem uygulanamaz.
4) Cünüp, hayız ve lohusalık gibi büyük abdestsizlik hâllerinden temizlenmiş olmak. Bu şarta göre, cünüpler ile âdet görmekte olan ve lohusa kadınlar zulmen öldürüldüklerinde Hicret’te şehit sayılsalar bile Dünya’da şehit sayılmazlar. Böylelerin cenazeleri yıkanır, kefenlenir ve namazları kılınır.
5) Vurulmanın akabinde hemen ölmek. Öyle ise, yaralandıktan sonra bir şey yiyip içen, uyuyan, tedavi gören, yahut üzerinden bir namaz vakti geçecek süre aklı başında yaşayan, yahut diri olarak çadırına taşman veya vurulduğu yerde üzerine çadır kurulup korunmaya alman «kâmil şehit» olma vasfını yitireceğinden
yıkanıp, kefenlenir ve üzerine namaz kılınır.
6) Öldürülen kişinin öldürülmesinden dolayı öldürenin kısası hak etmiş olması. Binâenaleyh, hata ile öldürülmüş kimselere şehit hükümleri tatbik edilemez. Meselâ: İki arkadaş avlanırken birisi
yanlışlıkla arkadaşını vursa, vurulan şehit sayılmaz. Yıkanır, kefenlenir ve üzerine namaz kılınır. Yine harp meydanında iki asker silâhlarını temizlerken, birisi silâhından çıkan kurşunla diğerinin ölümüne sebep olsa, Dünya ahkâmı açısından, ölen şehit sayılmaz. Yıkanır, kefenlenir ve namazı kılınır.
Süngü, bıçak, kılıç, taş, sopa gibi yaralayıcı âletlerle ateşli silâhların her çeşidiyle öldürülmek ve harp esnasında düşmanların sebebiyet verdikleri tüm katil hâdiseleriyle kâmil şehitlik gerçekleşir.
Yaralayıcı âletlerle öldürülmek şartıyla malını veya canını veya kendilerine emanet verilmiş gayr-i Müslimlerden birini korur iken öldürülen kimse de zulmen öldürülmüş sayılır. B öyleleri de yıkanmadan gömülür.
Birinci kısma giren kâmil şehitlerle ilgili hükümler
Bu kısma giren şehitlerin cenazeleri yıkanmaz. Kanları ve elbiseleriyle gömülürler, yalnız, üzerlerinde kefene elverişsiz eşya varsa bunlar çıkarılır. Meselâ: Çizme, ayakkabı, mest, kürk, aba, hırka, takke, fes, silâh vs. şeyler çıkarılır. Üzerlerinde sünnet miktarı (ki bu erkeklerde üç, kadınlarda beş parçadır) kefene elverişli elbise bulunmayanların elbiselerine, eksik olduğu oranda kefen ilâvesi yapılır. Eğer şehidin sırtındaki giysiler sünnet olan
kefen miktarından fazla ise, fazlalıklar çıkarılır.
Şehitlerin kanları temizlenmez. Fakat üzerlerine dışarıdan herhangi bir pislik bulaşmış ise temizlenir.
Yalnız «dünya şehidi» sayılanlar:
Bunlar görünüşte Müslüman fakat kalben inanmayan münafık maktullerdir. Birinci kısımda vasıflarını belirttiğimiz kâmil şehidin niteliklerine uygun şekilde öldürüldüklerinde, kendilerine kâmil şehidin hükümleri tatbik edilir. Yani yıkanamazlar, kanlı elbiseleriyle gömülürler. Üzerlerine bu şekilde namaz kılınır. Bu gibileri, zahirde Müslümanların saflarında yer aldıkları için, kendilerine şehit muamelesi yapılır. Fakat Ahirette karşılaşacakları muamele başkadır.
Yalnız «ahiret Şehidi» sayılanlar:
Kâmil şehit sayılabilmek için öngörülen şartlardan Müslüman olma şartı hariç birini taşımayanlar Ahiret şehidi sayılırlar, hükmi şehit sayılmazlar. O halde adet görmekte iken zulmen öldürülen bir kadın, Ahirette şehitler için vaat edilen mertebelere çıkarılır. Onlardan ayrılmaz.
Öldürülüş sebepleri bilinmeyenlerin durumları:
Bu ümmete vaat edilen şehitlik sebepleri pek çoktur. Dünya ahkâmı (hükümleri) itibarıyla şehit sayılmadıkları halde, Ahirette görecekleri muamele açısından şehitler arasına gireceklerin vasıfları bir hayli kabarıktır Meselâ: Suda boğulanlar, ateşte yananlar, bina altına kalanlar, vebadan ölenler, gurbet ellerinde çoluk-çocuğunun nafakasını temine çalışırken ölenler, ticaretine hile karıştırmadan ruhunu teslim eden tüccarlar ve Şeriat ilimlerini öğrenme ve öğretme yolunda can veren bahtiyarlar hep Ahiret Şehitleridir. Harp alanlarında düşmanla çarpışırken öldürülen mutlu şehit bu kimselere niyetlerine göre aynı oranda sevap verilir.
Rabbimiz Teâla ve Tekaddes Hazretleri, bizleri rızasına muvafık işlere muvaffak kılarak şehitlerin mertebelerine ulaştırsın. Âmin.